29 Haziran,2024

İnançlı İşlem(İnanç Sözleşmesi) Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası 2024

shape
İnançlı İşlem(İnanç Sözleşmesi) Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası 2024

İnançlı İşlem (İnanç Sözleşmesi) Nedir?

İnançlı işlem, hukukumuzda özel olarak düzenlenmemiş ancak uygulamada sıkça karşılaşılan bir sözleşme türüdür. Bu işlemde, inanan kişi kendi malvarlığındaki bir değeri veya hakkı, belirli bir amaç doğrultusunda inanılana devreder. İnanılan ise bu değeri veya hakkı, aralarındaki anlaşmaya uygun şekilde kullanmayı ve belirlenen koşullar gerçekleştiğinde inanana iade etmeyi taahhüt eder.

İnançlı işlemin temelinde güven ilişkisi yatar. Örneğin, bir kişi bankadan kredi çekebilmek için taşınmazını güvendiği bir arkadaşına devreder. Arkadaşı bu taşınmazı teminat göstererek kredi çeker ve borcun ödenmesinden sonra taşınmazı eski malikine geri verir. Bu durumda taraflar arasında bir inanç sözleşmesi kurulmuş olur.

Uygulamada tapu iptali ve tescil davalarının önemli bir kısmı inançlı işlemlerden kaynaklanmaktadır. İnanılan kişinin sözleşmeye aykırı davranarak malı iade etmemesi durumunda, inanan kişi dava yoluyla hakkını aramak zorunda kalır.

İnançlı işlemin ispatı konusunda Yargıtay'ın yerleşik içtihatları bulunmaktadır. 5.2.1947 tarih ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'na göre, inanç sözleşmesinin varlığı ancak yazılı delille ispat edilebilir. Ancak delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, tanık dahil her türlü delille ispat mümkündür.

İnançlı işlemlerde zamanaşımı süresi, genel hükümlere tabi olup 10 yıldır. Bu süre, inanç sözleşmesinin ihlal edildiği tarihten itibaren işlemeye başlar.

Önemle belirtmek gerekir ki, inançlı işlemler muvazaalı işlemlerden farklıdır. Muvazaada tarafların gerçek iradeleri ile beyanları arasında bilerek yaratılan bir uyumsuzluk varken, inançlı işlemlerde böyle bir durum söz konusu değildir.

Son olarak, inançlı işlemlerde üçüncü kişilerin iyiniyeti önem taşır. Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi uyarınca, tapu siciline güvenerek iyiniyetle hak kazanan üçüncü kişilerin bu kazanımları korunur. Bu nedenle, inançlı işleme konu malın üçüncü kişilere devredilmesi halinde, bu kişilerin iyiniyetli olup olmadıkları titizlikle araştırılmalıdır.

İnançlı İşlem(Devir, Temlik) Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davası

İnançlı işlem nedeniyle tapu iptali ve tescil davası, hukuki ilişkilerde önemli bir yere sahiptir. Bu dava türü, güven esasına dayalı olarak yapılan işlemlerin sonuçlarını düzeltmeyi amaçlar.

1) Taraflar

Davanın tarafları genellikle inanan (itimat eden) ve inanılan (mutemet) kişilerdir. İnanan, malvarlığındaki bir değeri inanılana devreden taraftır. İnanılan ise bu devri belirli koşullar altında kabul eden ve sonrasında iade etmekle yükümlü olan taraftır. Yargıtay 7. Hukuk Dairesi'nin 2021/1136 E., 2021/646 K. sayılı kararında bu roller açıkça tanımlanmıştır.

Eğer inanılan, dava konusu taşınmazı üçüncü kişilere devretmişse, bu kişiler de davada taraf olabilir. Ancak, TMK m.1023 uyarınca iyiniyetli üçüncü kişilerin hakları korunmaktadır.

2) İspat ve Deliller

İnançlı işlemin ispatı konusunda en önemli husus, yazılı delil gerekliliğidir. 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'na göre, inanç sözleşmesinin varlığı ancak yazılı delille kanıtlanabilir.

Ancak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 202. maddesi uyarınca, delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, tanık dahil her türlü delille ispat mümkün olabilir. Delil başlangıcı, inanç sözleşmesinin varlığına işaret eden, inanılan tarafından hazırlanmış belgeler olabilir.

3) Dava Açma Süresi, Zamanaşımı veya Hak Düşürücü Süreler

İnançlı işlem nedeniyle açılacak davalarda özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir. Bu nedenle, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146. maddesi gereğince genel zamanaşımı süresi olan 10 yıl uygulanır.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 2014/2616 E. ve 2014/6369 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, zamanaşımı süresi genellikle davanın açıldığı tarihten itibaren başlar. Çünkü davacı, ferağ umudunu dava açıldığı tarihte yitirmiş sayılır.

4) Zorunlu veya İhtiyari Arabuluculuk

Tapu iptali ve tescil davaları için zorunlu arabuluculuk söz konusu değildir. Taraflar dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorunda değildir. Ancak, uyuşmazlığı çözmek için isteğe bağlı olarak arabuluculuk yoluna başvurabilirler.

Bu tür davalarda, özellikle muvazaa iddialarının da gündeme gelebileceği ve üçüncü kişilerin iyiniyet iddialarının değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Yargıtay kararları, bu konularda önemli içtihatlar oluşturmuştur ve davaların çözümünde yol gösterici olmaktadır.

Davanın Üçüncü Kişilere Yöneltilmesi ve İyiniyet

İnançlı işlem nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davalarında, inanılanın taşınmazı üçüncü kişilere devretmesi durumu özel bir önem taşır. Bu gibi hallerde, üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmadığının tespiti kritik hale gelir.

Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesi, tapu siciline güven ilkesini düzenler. Bu maddeye göre, tapu kütüğündeki tescile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir aynî hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur. Ancak bu koruma mutlak değildir.

TMK m.1024, bu kuralın istisnasını oluşturur. Buna göre, yolsuz tescili bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz. Dolayısıyla, inançlı işleme konu taşınmazı devralan üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmadığının belirlenmesi büyük önem taşır.

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 2018/5340 E., 2020/5372 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, üçüncü kişinin iyiniyetinin tespitinde yüzeysel ve şekilci bir araştırma yeterli değildir. Tüm deliller derinlemesine incelenmeli ve değerlendirilmelidir.

Muvazaa iddiasının söz konusu olduğu durumlarda, üçüncü kişinin iyiniyetli olmadığının her türlü delille ispatlanabileceği unutulmamalıdır. Bu noktada, tapu sicilinin aleniyeti ilkesi ile gerçek hak sahibinin menfaatleri arasında hassas bir denge kurulması gerekir.

Sonuç olarak, inançlı işlem nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davalarında, taşınmazın üçüncü kişilere devredilmiş olması halinde, bu kişilerin iyiniyetli olup olmadıklarının titizlikle araştırılması ve her somut olayın kendi özelliklerine göre değerlendirilmesi büyük önem taşımaktadır.

İnançlı İşlem Nedeniyle Tapu İptali ve Tescil Davasına İlişkin Yargıtay Kararları

İnançlı işlem nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davaları, Yargıtay'ın çeşitli kararlarıyla şekillenmiştir. Bu kararlar, davanın ispatı, üçüncü kişilere etkisi ve hukuki niteliği konularında önemli prensipler ortaya koymuştur.

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 2013/12550 E. ve 2014/420 K. sayılı kararında, inançlı işlemin ispatı konusu ele alınmıştır. Bu karara göre, inanç sözleşmesinin varlığı yazılı delille kanıtlanmalıdır. Ancak, delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa, tanık dahil her türlü delille ispat mümkün olabilmektedir. Ayrıca, inanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden, 10 yıllık genel zamanaşımı süresi uygulanmaktadır.

Tapu iptali davasının üçüncü kişilere yöneltilmesi durumunda, iyiniyetin korunması önem kazanmaktadır. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 2018/5340 E. ve 2020/5372 K. sayılı kararında, Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesine atıfta bulunularak, tapu siciline güvenerek iyiniyetle hak kazanan üçüncü kişilerin bu kazanımlarının korunacağı vurgulanmıştır. Bu nedenle, üçüncü kişinin iyiniyetli olup olmadığının titizlikle araştırılması gerektiği belirtilmiştir.

Muvazaa iddialarının ispatı konusunda ise farklı bir yaklaşım söz konusudur. Yargıtay kararlarına göre, muvazaa iddiası her türlü delille ispat edilebilmektedir.

İlginç bir perspektif sunan Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 2016/14171 E. ve 2019/6322 K. sayılı kararındaki karşı oy yazısında, mülkiyet hakkına dayanan inançlı işlem davaları ile şahsi hakka dayanan davalar arasında ispat kuralları açısından ayrım yapılması gerektiği savunulmuştur. Bu görüşe göre, şahsi hakka dayanan davalarda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun genel hükümleri uygulanmalı ve tanık dahil her türlü delille ispat mümkün olmalıdır.

Bu Yargıtay kararları, inançlı işlem nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davalarının karmaşık yapısını ortaya koymakta ve uygulamada dikkat edilmesi gereken hususları vurgulamaktadır. Her somut olayın kendi özellikleri içinde değerlendirilmesi ve ilgili içtihatların dikkate alınması, bu tür davaların çözümünde büyük önem taşımaktadır.

0 yorum

Yorum Bırak