18 Ocak,2025

İş Kazasında İşveren Sorumluluğu

shape
İş Kazasında İşveren Sorumluluğu

İş kazalarında işverenlerin hukuki sorumluluğu, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması, risk değerlendirmesi, çalışan eğitimi ve bilgilendirmesi gibi önemli konulara değinerek iş kazalarının önlenmesi ve zararlarının tazmini konusunda kapsamlı bir bakış açısı sunmaktadır.

İş Kazası Tanımı ve İşveren Sorumluluğu

İş kazası kavramı, çalışma hayatının en önemli konularından biri olup, hem işçi hem de işveren açısından ciddi sonuçlar doğurmaktadır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 13. maddesi, iş kazasını kapsamlı bir şekilde tanımlamaktadır. Bu tanıma göre, sigortalının işyerinde bulunduğu sırada, işveren tarafından yürütülmekte olan iş nedeniyle veya görevi nedeniyle, işyeri dışında bir yerde meydana gelen ve sigortalıyı bedenen ya da ruhen engelli hâle getiren olay iş kazası olarak nitelendirilmektedir.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 3/g maddesi ise iş kazasını, işyerinde veya işin yürütümü nedeniyle meydana gelen, ölüme sebebiyet veren veya vücut bütünlüğünü ruhen ya da bedenen engelli hâle getiren olay olarak tanımlamaktadır. Bu tanım, modern iş hukukunun temel prensiplerini yansıtmakta ve işverenin sorumluluğunun kapsamını belirlemede önemli bir rol oynamaktadır.

İş kazasının hukuki niteliğinin belirlenmesinde nedensellik (illiyet) bağı önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Yargıtay'ın E.2005/10-444, K.2005/449 sayılı kararında belirtildiği üzere, bir olayın iş kazası sayılabilmesi için, kazanın işyeri sınırları içinde meydana gelmesi yeterli görülmektedir. Ancak, işverenin sorumluluğunun doğması için sadece kazanın gerçekleşmesi yeterli olmayıp, kaza ile iş arasında uygun bir illiyet bağının bulunması gerekmektedir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, işverenlere iş sağlığı ve güvenliği konusunda kapsamlı yükümlülükler getirmektedir. İşverenler:

  • İşyerinde gerekli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak
  • Araç ve gereçleri noksansız bulundurmak
  • İşyerinin güvenli çalışmaya uygun halde tutulmasını sağlamak
  • İş kazalarını önleyici tedbirleri almak

zorundadırlar. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi, iş kazası meydana geldiğinde işverenin sorumluluğunu doğuran önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir.

İşverenin sorumluluğu değerlendirilirken, alınması gereken önlemlerin kapsamı işyerinin niteliğine, teknolojik gelişmelere, işin özelliklerine ve işçilerin niteliklerine göre değişebilmektedir. Modern iş hukuku anlayışında, işverenin sorumluluğu sadece mevzuatta açıkça belirtilen önlemlerle sınırlı olmayıp, bilim ve teknolojinin gerekli kıldığı tüm önlemleri kapsamaktadır.

Bazı durumlarda, iş kazası meydana gelse bile işverenin sorumlu tutulması mümkün olmayabilir. Bu durumlar genellikle işçinin ağır kusuru, mücbir sebepler veya üçüncü kişilerin müdahalesi gibi işverenin kontrol alanı dışında kalan hallerde ortaya çıkmaktadır. Ancak, işverenin sorumluluktan kurtulabilmesi için tüm gerekli önlemleri aldığını ve kazanın önlenemez nitelikte olduğunu ispat etmesi gerekmektedir.

İşveren Sorumlulukları ve Kusur

İş kazalarında işverenin hukuki sorumluluğu, temel olarak kusur sorumluluğu ve kusursuz sorumluluk olmak üzere iki ana başlık altında incelenmektedir. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenlere kapsamlı yükümlülükler getirmektedir. Bu yükümlülükler arasında risk değerlendirmesi yapma, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma, çalışanları eğitme ve acil durum planlaması yer almaktadır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 417. maddesi, işverenlerin işyerinde iş sağlığı ve güvenliğini sağlama konusundaki temel sorumluluklarını düzenlemektedir. Bu madde uyarınca işverenler, işyerinde gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak ve iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin uygulanmasını sağlamakla yükümlüdür.

Kusur Sorumluluğu

İşverenin kusur sorumluluğu, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alma yükümlülüğünü yerine getirmemesinden kaynaklanmaktadır. Kusur sorumluluğunda, işverenin özen yükümlülüğü ön plana çıkmaktadır. Bu yükümlülük, işyerinin tehlike derecesine göre değişkenlik gösterir ve işverenin alması gereken önlemlerin kapsamını belirler.

Yargıtay kararları, kusurun değerlendirilmesinde objektif ölçütlerin kullanılması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu yaklaşım, işyerinin risk düzeylerine göre işverenin özen yükümlülüğünün farklılaşabileceğini kabul etmektedir. İşveren, teknolojik gelişmeleri takip ederek, işyerindeki riskleri sürekli değerlendirmek ve gerekli önlemleri güncellemek zorundadır.

Kusursuz Sorumluluk (Tehlike İlkesi)

Türk Borçlar Kanunu'nun 71. maddesi, özellikle tehlike veya yüksek tehlike arz eden işletmeler için kusursuz sorumluluk ilkesini düzenlemektedir. Bu sorumluluk türünde, işverenin kusuru aranmaksızın, işletmenin tehlikeli faaliyetlerinden kaynaklanan zararlardan sorumlu tutulması söz konusudur.

Tehlike sorumluluğunun uygulanabilmesi için:

  • İşletmenin önemli ölçüde tehlike arz eden bir faaliyet yürütmesi
  • Zararın bu tehlikeli faaliyetin tipik sonucu olması
  • İşletmenin karakteristik riskin gerçekleşmesi sonucu zarara neden olması

gerekmektedir.

Kaçınılmazlık ilkesi, 5510 sayılı Kanun kapsamında özel olarak düzenlenmiştir. Bu ilke uyarınca, alınan tüm önlemlere rağmen önlenemeyecek nitelikteki iş kazalarında, işverenin sorumluluğu farklı değerlendirilmektedir. Ancak, kaçınılmazlık durumunun kabulü için işverenin tüm gerekli önlemleri almış olması ve kazanın önlenemez nitelikte olduğunun ispatlanması gerekmektedir.

İşverenin sorumlulukları, dinamik bir süreç olarak değerlendirilmelidir. İşveren, sadece mevcut riskleri değil, potansiyel tehlikeleri de öngörmeli ve bunlara karşı önlem almalıdır. Bu kapsamda, düzenli risk değerlendirmeleri yapılması, çalışanların eğitilmesi ve bilgilendirilmesi, acil durum planlarının hazırlanması ve güncellenmesi gibi sürekli bir çaba gerektiren faaliyetler önem kazanmaktadır.

İş Kazalarında Bildirim ve Sigortalıların Kapsamı

İş kazalarında bildirim yükümlülüğü ve sigortalıların kapsamı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda detaylı olarak düzenlenmiştir. Kanun, sigortalıları çalışma şekillerine göre farklı kategorilerde değerlendirmekte ve her kategori için farklı bildirim süreleri öngörmektedir.

Sigortalıların Kapsamı

5510 sayılı Kanun'un 4. maddesi kapsamında sigortalılar üç ana grupta toplanmaktadır. Hizmet akdiyle çalışanlar (4/a), kendi nam ve hesabına çalışanlar (4/b) ve kamu görevlileri (4/c). İş kazası bildirimi açısından özellikle 4/a ve 4/b kapsamındaki sigortalılar önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra, stajyerler, çıraklar ve meslek eğitimi görenler de iş kazası sigortası bakımından sigortalı sayılmaktadır.

Bildirim Süreleri ve Yöntemleri

İş kazası bildirimlerinde, kazanın niteliğine ve sigortalının statüsüne göre farklı süreler uygulanmaktadır. 4/a kapsamındaki sigortalılar için işveren, iş kazasını öğrendiği tarihten itibaren üç iş günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumu'na bildirmekle yükümlüdür. Bu bildirim, SGK-032 formu kullanılarak yapılır ve formun eksiksiz doldurulması gerekmektedir.

4/b kapsamındaki sigortalılar ise kendileri bildirimde bulunmak zorundadır. Bu sigortalılar için bildirim süresi, kazanın meydana geldiği tarihten itibaren en geç bir aytır. Bildirim sürelerine uyulmaması halinde idari para cezaları uygulanmakta ve bazı durumlarda geçici iş göremezlik ödeneklerinin işverenden tahsil edilmesi söz konusu olmaktadır.

İşveren Vekili Sorumluluğu

4857 sayılı İş Kanunu'na göre işveren vekili, işveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kişilerdir. İş kazası bildirimlerinde işveren vekili de işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Bu sorumluluk, bildirimin zamanında ve usulüne uygun yapılmasını kapsar.

Bildirim Yükümlülüğünün Önemi

İş kazası bildirimlerinin zamanında ve doğru şekilde yapılması, sigortalının sağlık hizmetlerinden yararlanması ve geçici iş göremezlik ödeneği alabilmesi açısından kritik öneme sahiptir. Ayrıca, iş kazalarının kayıt altına alınması, iş sağlığı ve güvenliği politikalarının geliştirilmesi ve önleyici tedbirlerin alınması açısından da önemli veriler sağlamaktadır.

Bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi veya geç yerine getirilmesi durumunda, sigortalının uğrayacağı maddi kayıplardan işveren sorumlu tutulmaktadır. Bu nedenle işverenler, iş kazası bildirimlerini titizlikle takip etmeli ve yasal sürelere uymalıdır. Özellikle büyük işletmelerde, iş kazası bildirimlerinin takibi için özel bir sistem kurulması ve sorumlu personelin belirlenmesi önerilmektedir.

İş Kazalarında Tazminat ve Yargıtay Kararları

İş kazalarında tazminat talepleri, işçi veya hak sahiplerinin uğradıkları zararların karşılanması amacıyla ortaya çıkmaktadır. Yargıtay'ın yerleşik içtihatları, özellikle 16.06.2004 tarih ve 2004/21-365 E.-369 K. sayılı kararı ile işveren vekilinin sorumluluğu konusunda önemli bir içtihat oluşturmuştur. Bu kararda, işveren vekilinin de işveren ile birlikte müteselsilen sorumlu olduğu vurgulanmış ve iş kazalarından doğan tazminat taleplerinde husumetin hem işverene hem de işveren vekiline yöneltilebileceği belirtilmiştir.

İş kazası sonucu ortaya çıkan tazminat talepleri, maddi ve manevi tazminat olmak üzere iki ana başlıkta değerlendirilmektedir. Maddi tazminat kapsamında, iş göremezlik nedeniyle oluşan gelir kaybı, tedavi giderleri ve çalışma gücünün azalması veya kaybı nedeniyle oluşan zararlar yer almaktadır. Manevi tazminat ise, kaza sonucu oluşan bedensel ve ruhsal zararların karşılığı olarak talep edilmektedir.

Geçici iş göremezlik ödeneği, iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle geçici olarak çalışamayan sigortalılara ödenen bir yardımdır. Bu ödenek, yatarak tedavilerde günlük kazancın yarısı, ayakta tedavilerde ise günlük kazancın üçte ikisi oranında ödenmektedir. Ödemelerin başlayabilmesi için, işverenin iş kazasını yasal süre içinde SGK'ya bildirmesi gerekmektedir.

Sürekli iş göremezlik geliri ise, iş kazası sonucu meslekte kazanma gücünün en az %10 oranında azalması durumunda bağlanmaktadır. Bu gelirin hesaplanmasında, sigortalının günlük kazancı ve meslekte kazanma gücü kayıp oranı dikkate alınmaktadır. Tam iş göremezlik durumunda günlük kazanç x 30 x %70 formülü uygulanırken, kısmi iş göremezlik durumunda bu tutara sürekli iş göremezlik derecesi de eklenmektedir.

Tazminat davalarında SGK kayıtları büyük önem taşımaktadır. İşverenin tespiti ve sigortalılık durumunun belirlenmesi için SGK kayıtları incelenmekte, özellikle alt işveren-asıl işveren ilişkisinin varlığı halinde müteselsil sorumluluğun belirlenmesinde bu kayıtlar esas alınmaktadır. Yargıtay kararları, SGK kayıtlarının işverenin tespitinde kesin delil niteliğinde olmadığını, ancak kuvvetli bir karine oluşturduğunu vurgulamaktadır.

İş kazası nedeniyle açılan tazminat davalarında, işçinin kusur oranı da dikkate alınmaktadır. Kusur raporları, kazanın oluşumundaki sorumluluk paylarını belirlemekte ve tazminat miktarının hesaplanmasında önemli bir rol oynamaktadır. İşverenin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almadığının tespit edilmesi halinde, tazminat miktarı artırılabilmektedir.

Bu makalede ele aldığımız konular ışığında, iş kazalarında işveren sorumluluğunun kapsamlı bir hukuki çerçeveye sahip olduğu görülmektedir. İşverenlerin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini alması, risk değerlendirmesi yapması ve çalışanları eğitmesi gibi yükümlülüklerinin yanı sıra, kaza sonrası tazminat sorumluluğu da büyük önem taşımaktadır. Yargıtay içtihatları ile şekillenen bu alanda, işveren ve işveren vekillerinin müteselsil sorumluluğu, SGK'nın rolü ve tazminat hesaplama yöntemleri belirli bir sistematik içinde uygulanmaktadır. İş kazalarının önlenmesi ve meydana gelen kazalarda hak sahiplerinin mağduriyetlerinin giderilmesi, iş hukukunun temel amaçları arasında yer almaktadır.

0 yorum

Yorum Bırak