Tıbbi malpraktis davaları, sağlık hizmetinde meydana gelen hatalar ve hastanın uğradığı zararlar nedeniyle açılan davalardır. Bu davalar, doktorların, hastanelerin ve sağlık kuruluşlarının hukuki sorumluluklarını, yetkili mahkemeleri ve zamanaşımı sürelerini içeren karmaşık bir hukuki yapıya sahiptir. Bu yazıda, tıbbi malpraktis davalarının hukuki boyutları, ilgili yargı kararları, kanun maddeleri ve uygulama örnekleri ele alınmaktadır.
Tıbbi Malpraktis Davalarının Genel Bakışı
Tıbbi malpraktis davaları, sağlık hizmetlerinde meydana gelen hatalar sonucu hastaların uğradığı zararların tazmin edilmesi amacıyla açılan davalardır. Bu davalar, haksız fiil, sözleşmeye aykırılık, vekaletsiz iş görme veya hizmet kusuru gibi çeşitli hukuki dayanaklara sahip olabilir. Her bir dayanak, davanın niteliğine ve tarafların konumuna göre farklı hukuki sonuçlar doğurur.
Malpraktis davalarında yetkili mahkemeler, davanın taraflarına göre değişiklik gösterir. Özel hastaneler ve bağımsız çalışan doktorlara karşı açılacak davalar, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında Tüketici Mahkemeleri'nde görülür. Bu mahkemelerin yetkisi, tüketici işlemlerinde kamu tüzel kişilerinin de dahil olduğu ticari ve mesleki faaliyetleri kapsar.
Kamu hastanelerinde görev yapan doktorların tıbbi müdahalelerinden kaynaklanan davalar ise İdare Mahkemeleri'nde görülür. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'na göre, kamu görevlisi doktorların görevleri sırasında verdikleri zararlardan dolayı açılacak tazminat davaları, doğrudan idare aleyhine açılmalıdır. Bu durumda idare, ödediği tazminat için kusurlu personele rücu edebilir.
Tıbbi malpraktis davalarında, hekimin sorumluluğu genellikle vekalet sözleşmesi hükümlerine göre değerlendirilir. Hekim, hastasına karşı özen ve sadakat borcu altındadır. Bu borcun ihlali, tazminat sorumluluğuna yol açar. Ancak bazı özel durumlarda, örneğin estetik cerrahide olduğu gibi, eser sözleşmesi hükümleri de uygulanabilir.
Özel bir düzenleme olarak, 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun, gebeliğin sona erdirilmesi ile ilgili tıbbi müdahalelerde hekimlerin sorumluluğunu düzenler. Bu kanun kapsamında yapılan müdahalelerde, hekimin kanunda belirtilen şartlara ve sürelere uyması gerekir. Aksi halde hem cezai hem de hukuki sorumluluk söz konusu olabilir.
Hizmet kusuru kavramı, özellikle kamu hastanelerinde verilen sağlık hizmetlerinde önem kazanır. Hizmetin hiç işlememesi, geç işlemesi veya kötü işlemesi durumlarında idarenin sorumluluğu doğar. Bu sorumluluk, objektif nitelikte olup, personelin kişisel kusurunun ispatı gerekmez.
Vekaletsiz iş görme ise, acil durumlarda hastanın rızası alınamadan yapılan tıbbi müdahalelerde söz konusu olur. Bu durumda hekim, hastanın varsayılan iradesine uygun hareket etmiş sayılır ve müdahalenin tıbbi standartlara uygun yapılması şartıyla sorumlu tutulmaz.
Malpraktis davalarında ispat yükü genellikle hastadadır. Ancak hekim, tıbbi standartlara uygun davrandığını ve gerekli özeni gösterdiğini ispatlamakla yükümlüdür. Bu noktada, hasta dosyası kayıtları, ameliyat raporları ve bilirkişi raporları büyük önem taşır.
Malpraktis Davalarında Sorumluluk Alanları
Tıbbi malpraktis davalarında sorumluluk alanları üç temel başlık altında incelenmektedir. Bu alanlar, sağlık hizmetinin sunumunda ortaya çıkabilecek kusurları kapsamlı bir şekilde ele almaktadır. Hekimlerin ve sağlık kuruluşlarının özen yükümlülüğü, bu üç alanda yoğunlaşmakta ve her birinin kendine özgü değerlendirme kriterleri bulunmaktadır.
Tedavi Kusuru
Tedavi kusuru, tıbbi müdahalenin en temel aşamalarını kapsar. Teşhis aşamasından başlayarak, tedavinin seçimi, uygulanması ve sonrasındaki bakım sürecine kadar uzanan geniş bir alanı içerir. Teşhis aşamasında yapılan hatalar, eksik muayene, gerekli tetkiklerin yapılmaması veya yanlış değerlendirilmesi gibi durumları kapsar.
Tedavi seçiminde yapılan hatalar, hastanın durumuna uygun olmayan tedavi yönteminin belirlenmesi veya endikasyonun yanlış konulması şeklinde ortaya çıkabilir. Tedavinin uygulanması sırasında ortaya çıkan hatalar ise ameliyat sırasında yabancı cisim unutulması, yanlış doz ilaç verilmesi veya sterilizasyon kurallarına uyulmaması gibi durumları içerir.
Aydınlatma Kusuru
Aydınlatma yükümlülüğü, modern tıp hukukunun en önemli unsurlarından biridir. Hastanın tedavi sürecine aktif katılımını sağlayan bu yükümlülük, tedavinin başarısı için kritik öneme sahiptir. Hekim, hastayı hastalığının tanısı, tedavi seçenekleri, bu seçeneklerin riskleri ve alternatifleri hakkında anlayabileceği bir dilde bilgilendirmelidir.
Aydınlatma kusuru kapsamında değerlendirilen durumlar:
- Tedavi riskleri hakkında yetersiz bilgilendirme
- Alternatif tedavi yöntemlerinin açıklanmaması
- Tedavinin maliyeti hakkında yanıltıcı bilgi verilmesi
- Hastanın soru sormasına fırsat tanınmaması
- Onam formlarının usulüne uygun doldurulmaması
Organizasyon Kusuru
Organizasyon kusuru, sağlık hizmetinin sunumunda kurumsal düzeydeki eksiklikleri ifade eder. Hastane yönetiminin sorumluluğunda olan bu alan, sağlık hizmetinin etkin ve güvenli bir şekilde sunulması için gerekli altyapının sağlanmasını kapsar.
Organizasyon kusuru kapsamında özellikle konsültasyon ve stabilizasyon süreçleri önem taşır. Konsültasyon, hastanın durumunun gerektirdiği hallerde diğer branş uzmanlarıyla görüşülmesi ve ortak değerlendirme yapılmasını içerir. Bu sürecin doğru yönetilmemesi, teşhis ve tedavide gecikmelere veya hatalara yol açabilir.
Özellikle acil servislerde stabilizasyon süreci kritik öneme sahiptir. Hastanın durumunun stabilize edilmesi ve gerekli ilk müdahalelerin yapılması, hayati önem taşır. Bu süreçte yaşanacak gecikmeler veya eksiklikler, doğrudan hastane yönetiminin sorumluluğu altındadır.
Organizasyon kusuru alanında dikkat edilmesi gereken diğer hususlar:
- Yeterli sayıda ve nitelikte personel bulundurulması
- Tıbbi cihaz ve ekipmanların bakımı ve kullanıma hazır tutulması
- Hijyen ve sterilizasyon kurallarına uygunluk
- Nöbet ve vardiya sistemlerinin düzgün işletilmesi
- Hasta kayıtlarının düzenli tutulması
Tıbbi malpraktis davalarında bu üç sorumluluk alanının her biri ayrı ayrı değerlendirilir ve kusur tespiti yapılır. Bir vakada birden fazla sorumluluk alanında kusur bulunabilir ve her biri için ayrı değerlendirme yapılması gerekir. Bu değerlendirmeler sonucunda, hekimin veya sağlık kuruluşunun sorumluluğunun kapsamı ve derecesi belirlenir.
Malpraktis Davalarındaki Yasal Süreler ve Zamanaşımı
Malpraktis davalarında zamanaşımı süreleri, davanın açılacağı kurumun niteliğine ve hukuki dayanaklarına göre farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar, hak sahiplerinin dikkat etmesi gereken önemli hususlardır.
Kamu Hastanelerine Karşı Açılacak Davalarda Zamanaşımı
Kamu hastanelerine karşı açılacak malpraktis davalarında, öncelikle idareye başvuru yapılması zorunludur. Bu başvuru, zararın öğrenilmesinden itibaren 1 yıl içinde yapılmalıdır. Ayrıca, her halükarda zararı doğuran olayın meydana geldiği tarihten itibaren 5 yıl içinde idareye başvurulması gerekmektedir. İdarenin başvuruyu reddetmesi veya 60 gün içinde cevap vermemesi durumunda, bu sürenin bitiminden itibaren 60 gün içinde idare mahkemesinde dava açılmalıdır.
Özel Sağlık Kuruluşlarına Karşı Zamanaşımı
Özel hastaneler ve bağımsız çalışan doktorlara karşı açılacak davalarda zamanaşımı süreleri, davanın hukuki niteliğine göre değişiklik gösterir:
Haksız Fiil temelli davalarda, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıl içinde dava açılmalıdır. Her durumda, fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yıl geçmesiyle zamanaşımı gerçekleşir.
Vekalet Sözleşmesi kapsamında değerlendirilen tedavi hizmetlerinde, sözleşmenin sona ermesinden itibaren 5 yıl içinde dava açılmalıdır.
Eser Sözleşmesi niteliğindeki tıbbi müdahaleler (örneğin estetik operasyonlar) için zamanaşımı süresi 5 yıldır.
Sigorta Şirketlerine Karşı Açılacak Davalarda Zamanaşımı
Zorunlu mesleki sorumluluk sigortası kapsamında sigorta şirketlerine karşı açılacak davalarda, rizikonun gerçekleştiği tarihten itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. Ancak, sigortacıya yapılan başvurudan itibaren 2 yıl içinde dava açılması gerekir.
Zamanaşımının Başlangıcı ve Hesaplanması
Zamanaşımının başlangıç tarihi, zararın ve sorumlusunun öğrenildiği tarihtir. Ancak bazı durumlarda zararın ortaya çıkması zaman alabilir. Örneğin, ameliyat sırasında unutulan bir tıbbi malzemenin yıllar sonra tespit edilmesi durumunda, zamanaşımı süresi zararın öğrenildiği tarihten itibaren başlar.
Zamanaşımının Kesilmesi ve Durması
Zamanaşımı süresi, aşağıdaki hallerde kesilir veya durur:
- Dava açılması
- Borçlunun borcunu ikrar etmesi
- İcra takibine başlanması
- Uzlaştırma bürosuna başvurulması
- Arabuluculuk sürecinin başlatılması
Malpraktis davalarında zamanaşımı sürelerinin kaçırılmaması için, hak sahiplerinin zararı öğrendikleri andan itibaren gecikmeksizin hukuki yollara başvurmaları önemlidir. Özellikle kamu hastanelerine karşı açılacak davalarda, idareye başvuru zorunluluğu ve süreleri dikkatle takip edilmelidir. Zamanaşımı sürelerinin geçirilmesi halinde, hak kaybı yaşanacağından, mağduriyetlerin önlenmesi için bu sürelere titizlikle uyulması gerekmektedir.
Malpraktis Davalarında Bilirkişi Raporlarının Önemi ve Yargıtay Kararları
Tıbbi malpraktis davalarında, uyuşmazlığın çözümü için bilirkişi raporları kritik öneme sahiptir. İdare mahkemelerinde görülen davalarda, bilirkişi raporlarının yetersiz kalması veya eksik inceleme yapılması, davaların sonuçlarını doğrudan etkilemektedir. Bilirkişi raporlarının, incelemenin eksik bırakıldığı konularda şüpheye yer bırakmayacak şekilde açık, anlaşılır ve doyurucu olması temel bir gerekliliktir.
Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre, tıbbi malpraktis davalarında bilirkişi raporlarının niteliği büyük önem taşımaktadır. Örneğin, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 2015/8358 sayılı kararında, bebek sünnetinde kullanılan anestezik ilaca karşı gelişen alerjik reaksiyon sonucu meydana gelen ölüm olayında, bilirkişi raporunun yetersizliği vurgulanmıştır. Bu kararda, ilaç prospektüslerindeki uyarıların dikkate alınmaması, alerji testi yapılmaması ve acil müdahale ekipmanlarının hazır bulundurulmaması gibi konuların bilirkişi raporunda detaylı olarak incelenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Doğum sırasında meydana gelen tıbbi hatalar konusunda da bilirkişi raporlarının kapsamı önem taşımaktadır. Raporlarda, ebe veya doktorun yetki sınırları, uygulanan indüksiyon işlemleri, NST ve ÇKS sonuçlarının değerlendirilmesi ve zamanında müdahale edilip edilmediği gibi hususların ayrıntılı olarak incelenmesi gerekmektedir.
Kırık ve çıkık tedavilerinde oluşan hatalar konusunda Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 2015/33584 sayılı kararı önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bu kararda, ameliyat tekniğinin uygunluğu, kullanılan malzemelerin kalitesi ve ameliyat sonrası bakımın standartlara uygunluğu gibi konuların bilirkişi raporunda detaylı olarak incelenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
Yargıtay Genel Kurulu'nun 11.12.2002 tarih ve 2002/13-1011E. – 1047 K. sayılı kararında, vekilin özen borcu ve ispat yükümlülüğü konuları ele alınmıştır. Bu kararda, hekimin özen borcunun kapsamı ve ispat yükünün dağılımı konularında bilirkişi raporlarının önemi vurgulanmıştır. Özellikle, hekimin tıbbi standartlara uygun davranıp davranmadığının tespitinde, bilirkişi raporlarının rolü açıkça ortaya konulmuştur.
Bilirkişi raporlarının hazırlanmasında dikkat edilmesi gereken önemli noktalar şunlardır:
- Raporun ilgili uzmanlık alanlarından yeterli sayıda uzman tarafından hazırlanması
- Tıbbi standartların ve güncel bilimsel verilerin dikkate alınması
- Olayın kronolojik sıralamasının net bir şekilde ortaya konulması
- Nedensellik bağının açıkça gösterilmesi
- Varsa komplikasyonların tıbbi standartlar çerçevesinde değerlendirilmesi
Tıbbi malpraktis davalarında, bilirkişi raporlarının niteliği ve kapsamı, adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biridir. Eksik veya yetersiz bilirkişi raporları, hem dava sürecinin uzamasına hem de hak kayıplarına neden olabilmektedir. Bu nedenle, bilirkişi raporlarının hazırlanmasında azami özen gösterilmeli ve gerektiğinde ek raporlar talep edilmelidir.
Sonuç olarak, tıbbi malpraktis davaları, karmaşık tıbbi ve hukuki konuları içermekte olup, bu davaların çözümünde bilirkişi raporları kilit rol oynamaktadır. Yargıtay kararları ışığında, bilirkişi raporlarının niteliği, kapsamı ve içeriği konusunda belirlenen standartlara uyulması, adil ve doğru kararların verilmesinde büyük önem taşımaktadır. Malpraktis davalarının başarılı bir şekilde sonuçlandırılması için, tıbbi standartlara uygunluk, özen borcu, aydınlatılmış onam ve organizasyon kusuru gibi temel konuların bilirkişi raporlarında detaylı olarak incelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.
0 yorum